Nedendir bilinmez, bütün toplumlarda, kültürlerde ve bütün yüzyıllarda var olan AŞK kavramı henüz 30-35 yıldır psikoloji biliminin araştırmalarına, çalışma alanlarına dahil olmaya başlamıştır.
Aşk güçlü bir duygudur. Aşk bir insanın hayatta başına gelebilecek en güzel yada en kötü duygu olabilir. Sevmekten türer ve beraberinde saygı, güven ve bağ ile gelişerek uzun ömürlü bir hale gelir. Bunun dışında bir çok kavram, kişiden kişiye ve toplum yapısına göre değişiklikler göstermektedir. Ben bir çok yazı okudum, bir çok yaş grubundan insanlarla konuştum. Kadın ve erkek meslektaşlarımla, arkadaşlarımla soru cevap şeklinde minik çaplı bir araştırma yaptım. Bültenlerim ve sosyal medya hesaplarım üzerinden anketler yayınladım. Geri dönen verileri bir araya getirdiğimde çok enteresan sonuçlara ulaştım.
Bunların her birini burada yayınlamaya karar verdim. Dolayısıyla üç parça halinde yayınlayacağım bir yazı dizisi oluşturdum.
Sevgili okuyucu,
Gerçeğin altını sosyo-psiko/lojik olarak çizmek gerekir ise; insanlar, yalnız yaşayamayan canlılardır. Varlıklarını başkalarıyla kurduğu ilişkiler ile sürdürebilen insanın, öğe, özellik ve duygu durumuna ait duygusal bağ kurmasını anlatan kelimedir AŞK. Altını çizmeme gerek yok diye düşünüyorum; kişisel bir duygudur. Başka bir bireye duyulur (paraya-memeye-kısmen de olsa yaşam tarzına falan değil.)
Araştırma sonuçlarını toparlarken beni şaşırtan ve temel olarak almam gerektiğine inandığım veri şu oldu; 374 kişinin yanıtladığı "Aşk benim yaşamımın önemli bir parçası (evet veya hayır)." anketimin yanıtları 369 Evet-5 Hayır. Eğer yanıtları daha fazla seçenek haline getirseymişim daha kısmi cevaplara ulaşabilirdim ama sadece iki yanıt talep etmiş olmam doğru olmamış.
Ki bunu; yanıtları toparlarken anlamış olmam da benim eşekliğim. Ankete bağlı yaş grubu, meslek grubu, eğitim durumu ile ilgili net bir bilgi vesaire gibi oldukça acemi bir araştırmacılık sergilemiş olmamı saymıyorum bile. Fakat yüz yüze soru cevap olarak iletişim kurduğum arkadaşlarımın 20-40 yaş arasında olması, her birinin meslek sahibi olması, evli-bekar-boşanmış gibi sosyal-medeni durumları taşıyor olması gibi net verilerle önünüze çıktığımı bilmenizi isterim. Tam olarak 22 kadın ve 21 erkek birey ile birebir soru cevap değerlendirmeme gelecek olursak Aşkı kısmen yaşamının önemli bir parçası olarak gördüğünü söyleyen 43 kişi ile % 100 sonuca ulaştığımı ve böylece anketimin kısır sonucunu kuvvetlendirmiş olduğumu ifade etmeliyim. Aşkın insan yaşamında olumlu-olumsuz işlevleri olduğu gerçeği, bilimsel olarak da aşkın insan yaşamına önemli etki ettiğini gösteriyor. (kaynak: Mikulincer M, Goodman GS. Dynamics of Romantic Love: Attachment, Caregiving
and Sex. New York, Guilford Press, 2006.)
Yüz yıllardır şiirlerde, şarkılarda geçen konu aşktır.
Bilimsel olarak bu duygu 30-40 yıldır ele alınmaktadır. Bu bir insanlık ayıbıdır :)
Günümüze kadar felsefe, sosyoloji, psikiyatri ve nöroloji bilimleri kendi alanlarında aşkı incelemektedir. İncelerken de her bir bilim dalının diğer dallardan etkilendiği bir gerçektir. Bir başka gerçek ise her araştırmacının kendi bakış açıları ile konuyu ele almalarıdır. Freud, Maslow ve daha niceleri farklı tanımlar ve kuramlar ortaya bırakmış olsa da bütün bilim ve araştırma neticelerinin işaret ettiği Aşk duygusunun şekil değiştiren geçici bir duygu olduğudur. Bu şekil değişikliklerinin seyrini antropolojik ve nörolojik olarak şu yazımda ele almıştım.
Aşk karşılıklı etkileşimin bir ilişkiye dönüşmesi ile hızlı bir bağlanma sergileyerek döngü içine girer. Bu döngü içinde birbirine aşık bireylerin yaşam alışkanlıklarının uyumluluğu ne kadar önemli ise o yaşam alışkanlıklarının içine aşık olduğu kişiyi katmakta büyük önem taşır. Bağlanmak, beraberinde karşındaki kişiye verilen vaatlerle geleceğe taşınma işlevini gösterir. Seni daima seveceğim sözü muhteşem bir sözdür. Ancak aşk döngüsünün nefrete dönüşmesini sağlayabilir. Aşk ve nefret birbirine ince çizgilerle bağlı ve aynı ilişki sarmalında yer alan duygulardır. Aynı kuvveti sergiledikleri unutulmamalı ve aşık olunan kişilere kendi götüne bakmadan sözler verilmemelidir. Mesela "seni asla bırakmayacağım." gibi. Çünkü aşk açıklık, paylaşım, gerçeklik, içtenlik, varolmak-varetmek, ayrılmama isteği (niyet) gibi
öğeleri içerir. Aşkta önemli olan bir özellik aşkın her zaman
bitmesidir. Yerini sevgi-öfke veya nefrete bırakması kişilerin ne kadar göt olması ile ilişkilendirilir.
374 kişiye soruldu:
Hiç aşık oldunuz mu? (Aşkına karşılık alanlar) (Evet-Hayır-Bilmiyorum)
Evet % 88 / Hayır % 10 / Biliyorum % 2
Aşk acısı çektiniz mi? (evet-hayır)
Evet (ise aşağıda ki soru) % 40 / Hayır % 60
Aşık olduğunuz kişiden ayrıldığınızda duygularınız öfkeye ve nefrete yöneldi mi? (Evet-Hayır)
Evet % 83
Hayır % 17
Freud-Kernberg aşkı ele alırken; kişiye yönelen sevginin cinsel uyarımlarla arzulanması, bu arzunun dinamik ve agresif enerjilere dönüşmesi tanımını kullanmışlardır. Elbette içten gelen bir eğilimdir. İnsanın kendilik ve nesne kaynaşması ile oluşan duyarlılığı bir başka kişiye yöneltmesidir. Ki bu; o kişiyi odaklaştırma, tutkulu ve cinsel olarak süper egoya kaydırarak kendi duygularının gücü ile yatırım yapma olarak açıklanmaktadır. Aşk bencilliktir derler. Doğru değildir. Bu bencil orospu çocukları için böyledir. Aşk felsefe ve psikiyatride BENLİK SINIRLARINI TERKETMEKTİR. Hatta Kernberg "varoluşsal boyutta benliği kaybetmektir" der.
Birinci bölümü burada bitirirken, bilimsel araştırmaları gözden geçirirken rastladığım şu kaynağı gözden geçirmenizi tavsiye ederim. Bu konuyu araştırırken okuduğum en güzel yazı olduğunu bilmenizi isterim. Bir sürü meslektaşımın bu yazıyı kendi yazısıymış gibi kaynak gösterme zahmetine bile girmeden sitelerinde paylaştığını görmekten dolayı utandığımı da belirtmeliyim.
http://www.cappsy.org/archives/vol4/no4/cap_04_31.pdf