Müziksiz Olmaz

14 Ocak 2016 Perşembe

Kibir ve Kibirli İnsan



Dostlar merhaba,
Önceki yazımda (burayı tıklayarak şöyle bir göz atabilirsiniz) yaptığımız uluslararası akademik bir araştırma üzerine ortaya çıkan sorunumuzu kaleme alarak kibir konusuna bir giriş dökmeye çalışmıştım. Bu yazıyı önceki yazımın devamı olarak ele alalım olur mu?



“Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.” demiş Ledric Dumont.
“İnsanın ruhundan dışarı atacağı bir tek şey vardır; Kibir.” demiş Epictotes

Şimdi cancağızım, öncelikle hatırlatmalıyım ki; psikolojide hastalıklar ve bozukluklar ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken durumlardır.
Ve Kibir dediğimiz melanet, bir davranış bozukluğudur. Ayrıca daha önce yazılarımda bahsettiğim ve bahsedeceğim kişilik bozukluğu olan “kendini beğenmiş”liğin davranış türlerinden biridir kibir.
Her şeyden önce bu bozukluk tüm dinlerde ve kutsal kitaplarda da en büyük günahlar arasında yerini alır. Bakınız Kur'an-ı Kerim, Bakınız İncil.

Bir danışanıma “sence bir insan neden kendisini başkalarından üstün görür?” diye sormuştum. “Belki burcunun özelliğidir.” diye cevap vermişti. Kendisi çok büyük bir şirketler topluluğunda markalardan birinin genel müdürü olur. Beyefendimiz öyle kibirli ve öyle dünyanın sahibi sanıyor ki kendisini… o kibir ile bu kadarcıktı zaten verebileceği cevap. Aslında kendisine bu soruyu neden sorduğumu ve konunun nereye geleceğini iyi biliyordu. Kibirli insanın en büyük korkularından birisi, bu bozuk durumu ile yüzleşmek zorunda kalmasıdır. Çünkü ona zannettiği üzere bir aslan olmadığını, herkes gibi kedigillerden olduğunu söylemektesiniz. Çok ayıp.


Peki; biliyor musunuz dostlar, narsisist, egoist ve bu ikisinin doğal davranışı olan kibirli insan modelinin pençesinde kıvranan bireylerin, bu bozuklukları ile yüzleşmemek için kendi benliklerini reddettiklerini? Ederler çünkü. Onlara kazara “yahu tatlişkom sen bir psikoloğa mı gitsen acaba?” diye sorsanıza. Bakın sizi nasıl depresyona sokup psikoloğa yolluyorlar.
Zordur bu insanlara sorunları olduğunu anlatabilmek. Burçmuş… yavşağa bak…
O zamanlar sekreterimizi baştan çıkarmaya çalışmıştı pislik herif. Kız buna yüz vermeyince her seansta kızı bize kötülemeler, işten çıkartmamız için huysuzluklar yapmalar, yüz yüze geldiklerinde veya randevu alırken konuştuklarında kızı sürekli aşağılamalar…
Dostlar;
Bizler terapilerimizin hedefi olarak danışanlarımızın her zaman kendilerini, yaşadıklarını ve tüm çevre etkenlerinin kendilerindeki etkilerini sorgulamasını, kendi duygu durumlarını analiz edebilmesini, kendisini rahatsız eden duyguları kontrol edebilmelerini ve karşılaştıkları (veya sergiledikleri) davranışların kendi kendilerine doğru-yanlış olarak algılamaya yönlendirebilmesini sağlamaya çalışırız. Dolayısıyla kendi kendilerine keşfettikleri duygu ve davranışları olaylar karşısında daha doğru kullanabilmeleri mümkün hale gelsin isteriz. Bir nevi “hatalarından ders al ve bir daha aynı hatayı yapma” klişesinin duygusal versiyonunu yakalamaları için mesai veririz.
"Bak o duyguya kapıldın bunlar oldu, bir daha bu duygunun altında böyle depresyona girme.” gibi.
İsteriz ki birey, kendisini depresyona sürükleyen duygularını hayatı boyunca kontrol edebilsin.

İşte bu durum, bu kendi kendine yüzleştirilme ve kendi duygu durumu ile oluşturduğu kişiliğini analiz etmekten kaçınma yöntemleri; kibirli, bencil ve kendini beğenmiş insanları çileden çıkaran vaziyetlerin başında gelir. Kibirli insanın en büyük korkusu; kibirlenmesine yol açan şeyi kaybetmesidir. (para, mevki, Iphone6s, güzellik, sahip olduğu ırk vs vs)

Kibir; bir insanın sahip oldukları ile kendisini diğer insanlardan üstün görmesi olarak adlandırılır.

Herkese ama herkese aynı şeyi söylüyorum. İnsanın kendisiyle barışık olabilmesi için sahip olması gereken yerinde ve tadında kendini beğenmişlik ve bencillik gibi duygular olmalıdır. Fazlası değil, yeteri kadarı. Bu hem insanın çevresinin, kendisine gerektiği kadar değer vermesini sağlar hem de kişinin kendisiyle olduğu kadar kıymetini bilen ciciş insanlarla da barışık olmasını sağlar. Bütün bu yazdıklarımın da temeli budur aslında. Hani hep yazıyorum ya “değerimizi hissettirmeyen ilişkiler yaşadığımız insanları hayatımızdan çıkarmalı, kaybetmek istemediğimiz değerli insanlara kıymet vermekten vazgeçmemeliyiz.” diye.
Kibir veya kendini üstün görme duygusu, kendini beğenmişlik ve bencillik kadar bir insanın kendisiyle barışık olmasını sağlayan bir duygu değildir. Aksine kişinin tüm hayatını olumsuz etkileyecek bir duygu, dolayısıyla bu duygu ile ortaya çıkan bir davranış bozukluğudur.
Yani herkes biraz kendini beğenmeli, biraz bencil olmalıdır ama asla kibirli olmamalıdır.

Kibir; Kendini beğenmişlikten beslenir. İnsanın kendisini sürekli başkalarıyla kıyaslamaya iter. Bu kıyaslama ise; kendinden eksiği olanları aşağılama, görmezden gelme, kendisiyle eşit olanları küçük görme, kendinden yüksek olanları ise düşmanca görmeye sebep olan davranışlar oluşmasına sebep olur. Benim burada bahsettiğim denklik, eksiklik ve yükseklik kavramları şey arkadaşlar, kibirli insanın sahip olduğu gücü diğer insanların ki ile karşılaştırdığında vardığı sonucu belirtmek için kullandığım terimler. Mesela bir kibirli moronu ele alalım. Bu moron parasının kendisine güç kattığına inanmış. Çok parası olduğu için güçlüymüş mesela bu salak. Kendini beğenmiş ve kibirli davranışlar sergilemeye başlamış. Bu gerzek kendisinden maddi olarak aşağıda kalan insanları aşağılar, görmezden gelir. Eksiklikten kastım bu idi. Asla kategorize etmek değil. Yanlış anlaşılırsa üzülürüm.
İşte bu giderek sapkınlaşan kıyasın sonucu kibir adlı davranış bozukluğumuz ortaya çıkar.
Bazı insancıkların Küstah davranışlar sergilemesinin sebebi olan bozuk bir duygudur.

Bruyer boşuna “Tevazu resimdeki gölgeler gibidir; daha güzel ve daha derin gösterir” dememiş. İnsanı yaşadığı hayatta değerli kılan şey tevazu dur. Kendini beğenmiş, bencil ve kibirli aptalların tam tersine…

Çevrenizde birçok kendini beğenmiş ve bencil insan görebilirsiniz. Kibirli insan sayısı da az değildir sevgili dostlar. Bir şekilde bu insanları aşağıda yazacağım hallerde tespit edebilirsiniz.
Hayatlarını bir güç gösterisi yapmak üzere yaşarlar.
Sürekli kendilerini övmeye yönelik eğilimleri vardır.
Eleştiri tam olarak kendilerinin kabuslarıdır. Görünümleri konusunda korkunç büyük kaygılar yaşarlar ama buna rağmen muhteşem göründüklerinden bahsedebilirler. Yüceltilmeyi çok severler. Yüceltin, çok mutlu olurlar. (herkes kadar değil, herkesten çok daha çok)
Kendilerini sahip oldukları güç ile bir tutarlar. Mesela; yaşam standartları maddi olarak çok yüksek olan kibirli bir birey, kendisini parası ile özdeşleştirir. Ailesinden gelen zenginliğini hayatının bir parçası olarak görmesi oldukça normaldir ama maddiyat ve banka hesaplarının yoğunluğu olarak görmesi bir hastalıktır.
Kendi yaşantılarından elde ettikleri yargılar herkes için olduğu gibi, tecrübe ile sabit olduğundan en doğru yargıdır. Ancak bu kişiler kendi tuttukları takımın futbolcusunun menajerinin yargılarını bile kendi yargısı kabul eder.
Milliyetçilik çok özel ve güzel bir kavramdır değil mi? Bence bir insan humanist olmalı ve diğer milletlere de kendi milletine duyulması gereken saygıyı göstermelidir. Ama bakın bizim milliyetçiliğimize? Sokaklar milliyetçiyim diye gezinen zibidilerle dolu. Kavramın niteliğinden haberi olmadan Türkçülük-Kürtçülük-Lazcılık-Çerkezcilik oynayanlardan öğrendikleri kadardırlar. Milliyetçilik bir devlet tutkusuymuş gibi ortada dolanan, beyinsiz ve milliyet kavramı acizi ile dolu. Irkçı faşizm kibir ile doğar arkadaşlar… Çünkü Irkçı Faşizm toplumsal bir kibirdir. Mesela Adolf Hitler’e bakın… Bu dünyada koskoca bir coğrafyaya neler yaşattı.
Neden bir ideoloji ile bu bozukluğu bir tuttuğumu sorarsanız; Kibirli olan insan fanatiktir. Fanatizm bir sapkınlıktır. Kibirli insan sadece kendi değil, mensup olduğu değer, ideoloji, soyadı, kütüğünün bağlı olduğu şehir, tuttuğu takım, dili, dini vesairesi de dünyada en üstün şeydir. Adolf Hitler’e tekrar bakın lütfen. Kibirinin fahişesi olmuş ve bunu bir toplum bilinci ile yaşatan bir varlıktı kendileri. Toprağına köpekler sıçsın.



Bir de; başkalarının değer ve yargılarını küçük görme eğilimleri yüksektir böyle insanların.
Abartılı bir “kendine inanç” durumu vardır. “Ya onu yapmakta ne var ya!” en çok kullandıkları cümledir. “Yapamazsın ulan, kolay mı?” diye tahrik edebilirsiniz. Edin zaten. Yapamayınca size sunacağı bahaneler ile çok eğlenirsiniz.

Bu kişiler sahip oldukları güç ile kendilerini gerçeklik duygusundan uzaklaştırırlar. Dürtüsel bir döngü içinde yaşarlar. Onları gerçekten uzaklaştıran, sahip oldukları şeylerin diğer insanlara oranla fazla olması sandıkları için, bunu gerçeklik algısı olarak yaşarlar. Mesela bir çok devlet adamı, mevkisine kavuştuğu anda Kibir Sendromuna sahip olur. Bir ulus yönetmek… Kendisiyle bütün bir ulusu özdeşleştirmek, kendi bakış açısı ve ideolojisi ile ulusunkini özdeşleştirmek. Ne olursunuz Hitler’e son bir kez daha baksanıza… Kibirli piçin ta kendisidir ossuruk katil, faşist devletlu.
Bu devlet adamlarının Kibir Sendromları Yeni atanan üst düzey yöneticilerde de sık sık görülür.

Kibir kişisel ve toplumsal olarak gözlemlenebilir dostlar. Bu sebeple bu yazıya öğrencilerimizin yurt dışında kendilerini yaşıtlarından üstün görmekte olduğu sonucuna ulaştığımızda sizinle paylaşmak geldi aklıma. Aslında kibir konusuna da bu sebeple girdim.
Araştırmamızın bir sonucu da bizim öğrencilerin "kendilerini üstün görmekle kalmayıp aynı zamanda derin bir kaygı ile hareket etmekte oldukları." olarak çıktı ortaya. Hem başarısız, hem kibirliler. Güçleri sandıkları şey ise; ya ailelerinin maddi zenginlikleri ya da burslu okuyan öğrenciler olarak ülkemizde ki okullarında derslerinde daha başarılı olmuş olmaları. Bu iki ayrıştırıcı özelliği güç olarak görmeleri. Afgan öğrenciler bunları çiğneyip geçince ben bile utandım kendimden. Önyargıma tüküreyim.Yani bir grubun elinde para gücü var, diğerinin elinde başarılı öğrenci etiketi.
Sonuç şu; İTÜ’den çok yüksek ortalama ile Londra’ya gelen Serkan kardeşimiz maalesef sıçık öğrenciler arasında. Meşhur bir kozmetik firması sahibinin kızı, adaşım Tuğba, babasının parası ile geldiği ortalama bir İngiliz üniversitesinde rezil durumda. Parasıyla rezil olmak.. ehehe. Bunu yazmayı gerçekten istedim.
Araştırmalar buna benzer sonuçlar göstermese bunları yazmazdım buralara ama gençliğimiz fena halde kişilik bozuklukları yaşayan bireylerle dolu sevgili dostlar.
Öğrencileri tek başlarına bir tiyatro salonuna oturttuk. Sadece telefonları ve üzerindeki kıyafetleri ile orada olmalarını istedik. Biz de sorgu odası gibi tiyatronun tamamını gören bir yerde oturup bu öğrencileri izleyip not tuttuk. Öğrencilere doğal davranışlar sergilemelerini, 10 dakika sanat ve sanat tarihi sunumu, 10 dakika hayvan belgeseli, 5 dakika bir basketbolcunun en güzel asistlerini, 5 dakika Hollywood magazin haberleri, son olarak 5 dakika da Londra’da gençlerin yaşamlarından kesitler sunulan bir sunum izleteceğimizi söyledik.
Size yemin ediyorum 5 Afrika kökenli, 5 Fransız ve 5 Rus öğrenci gözlerini ekrandan hiç ayırmamışlar. Bizim bi Melissa var. İngiliz babalı Türk anneli boncuk mu boncuk bir şey. Zilli ben oradayken katıldı bu çalışmamıza. “Abla napçam, napıyonuz, nasıl davranayım, ne inceliyonuz. Ehü ehe” diye dolandı durdu etrafımda. Şapşik, kendisine araştırma detaylarını anlatmadım diye bana trip atıyor hâlâ. Çünkü buna hakkı var sanıyor. Çünkü şımarık. Bu Melissa bacı 35 dakika içinde sadece ve sadece 9 dakika ekrana baktı. Dedim ki "bana trip attığı için böyle oldu herhalde." ama hayır dostlar. Diğer dört Türk kızı da kendi telefonları ile 30 dakikaya yakın ilgilendiler. Tıpkı İtalyan kızlar gibi. Çoğu kızımızın ekran ile ilgilendiği dakikalar, Amerikalı aktör ve aktrislerin magazin haberleri esnasında kaydedildi.

Sosyal medyayı tüm dünyada aynı şekilde tartışılıyor dostlar. Çocuklar, ergenler ve gençler üzerinde etkisi ile oluşan kişilik bozukluklarına değineceğim. Buları sonraki yazılarımda kaleme almaya çalışacağım.

Kibir üzerine de başınızı bu kadar ağrıtmak yeter. Bu Kibir konusunun taslak halinde devamı var, biraz düzenleyip sonraki yazımda sizinle paylaşacağım.

Google hesabıma bağlı mail adresim tugba.turhan1987@gmail.com dur arkadaşlar. Paylaşmak danışmak istediklerinizi bu adresten bana gönderebilirsiniz. Haftada birkaç kez bakıyorum buralara. Maillerimi hiç yanıtsız bırakmadım sevgili arkadaşlar. Bırakmam da...
Londra soğuk ve gri… üşümeyin sizde, dikkat edin kendinize.
Hepinize çok güzel günler dilerim.