Müziksiz Olmaz

25 Nisan 2015 Cumartesi

Hobili Yazı

Eskiden yazmayı ne çok seviyordum. Fantastik kurgularım vardı. Kitaplaştırmayı düşündüğüm kahramanlarım falan.
Eskiden dediğim 15 yaş ve civarı. (bu yaşları "küçükken-eskiden" gibi kelimelerle ifade etmek ne denli sinir bozucu; başka bir yazının konusu olsun bu.)
İşte bende eskiden edebiyat derslerine bayılırdım. Kompozisyon yazmak ne de büyük keyifti benim için bir bilseniz. Çok bilmiş minik Tuğba, dil bilgisini "viran" eyleyedursun en yüksek notları almayı bilirdi öğretmenlerinden. O kadar tatlişkoydum ki öğretmenlerim bana kıyamazlardı zaar. Lise yıllarımda en yüksek notu kapmak için kızlarla yarışırdık. Her gece 100 sayfa kitap okurduk betimlemeler, imgeler öğrenebilmek için.Ve bu çok güzeldi. Bildiğim kadarıyla 28 yıllık ruhumun şimdiye kadar ki en büyük hobisi yazmak.
Bisiklete binmekte hobilerim arasında ama yazmak bambaşka... Annemlerde defterlerim duruyor hâlâ. Bazen açıp okuyorum. Şimdi yüzünü dahi hatırlamadığım oğlanlara duyduğum aşkı okumak... Bir zaman yaşadığın duygulara kendini yabancı hissetmek...
Gündelik olayların canımı sıkmasını yazmışım. Hayattan keyif aldığım ve alamadığım zamanlar duyduğum mutsuzlukların olduğu ergenlik yıllarıymış. Varoluş acımı bile şu an adını dahi hatırlayamadığım filozofların düşüncelerini kâğıt üzerinde çürüterek ya da katılarak çözmeye çalışmışım. 
Primitif olduğu kadar güzel geliyor bu da bana.

Sonra bu düşünme ve aktarma eylemi... Düşen ruh sağlığı grafiğimle birlikte bozulmaya uğramış. Yazmak ile aram açılmış fakülte yıllarında. Yazmak için milyonlarca sebep yaratmama rağmen yazmamışım. Büyük bir kısmı oldukça ikna edici olduğundan içimde kalmış. Daha sonra kalemle kağıt üzerine işlenecek olaylar olaylar... yaşanmış, gitmiş.
Fark ettim ki; Yazmak hem hobi hemde obsesyonlarımın da bir tezahürü olmuş benim için.
Obsesif Kompülsif'in "kompülsif" kısmı. Zorlantı olan kısmından kurtulurken, hobi olan kısmını da hayatımdan çıkarmışım istemeden. 1 yıl peşin ödenip 2.5 ay gidilmiş spor salonu üyeliği gibi olmuş zaman içinde.

Roman kurgusu yaptığım bir öyküye yakın zamanda tekrar eğildim. Kelime bulamıyorum artık. Ve elle yazdığım kadar, dijital ortamda özgür hissetmiyorum kendimi. Elle yazınca hemen yorulmam da hiç iyi olmadı. Kırmızı ve siyah öyküler benim için eski birer hatıra olarak kalmak zorunda galiba.

Bu bloga ne zaman bir şeyler yazmak istesem; eskiden yazarken hissettiğim duyguların yaşlandığını hissediyorum. Zorlantımla birlikte hobimi kaybettikten sonra, hobimle birlikte zorlantımı geri kazandım sanırım. Artık anlamsızca yazıyorum. Bilmem okuyan için ne ifade ediyor. 
Yazıp saklamıyorum, kimini buraya, kimini bilgisayarıma kaydediyorum. İşe yarıyor ama... İlginçli. Yani aslında pek bir şey değişmiyor, form değiştiriyor hayat. Hiçbir şey yok olmuyor, bir süre kayboluyor. Hayat sikko bir döngü. Her cycle'da içi biraz daha boşalıyor. Su buharlaşıyor, başka yere yağıp yine yolunu buluyor.

Arada iyi bir şeylere denk gelince, sıkı tutmaya çalışın. 
Bu döngünün merkezi sizsiniz, size bir şey olmaz da, iyi şeyleri hayat alır elinizden.
(Buraya nasıl bağladığımı sormayın. Yazdım işte.)