Müziksiz Olmaz

5 Nisan 2015 Pazar

Sadakat


İnci Aral'ın Sadakat adlı romanını bir çırpıda okudum bitirdim ve bu yazarın bütün romanlarında ki karakterlerden etkilendiğim gibi Azra karakterinden de etkilendim. Yine şahane bir roman.
İnci Aral, kadın karakterlerin değişim ve başkalaşma sürecini kaleme en iyi alan yazarların en birincisi. Yine öyle yapmış. Bu kitap her zaman olduğu gibi Azra ve Ferda ilişkisinden çıkıp özgürlük-sadakat ikilemini sorgular olmuş.
İşte bu yazıyı yazma sebebimi yukarıda anlattım sana sevgili okur. Aldatma konulu kitap, film, dizi ve tiyatro gibi yapıtlardan etkilenme sebebim, eski eşi tarafından aldatılmış ve bu sebeple hiç düşünmeden yuvasını yıkmış bir kadın olmam.

Sadakat nedir? 
Sadık olmak mı? Bağlı olmak mı? 
Sözlük anlamı; içten bağlılık, sağlam, güçlü bağ ile... vs vs.
Bağ..?

Bir Fransız Filozof "İnsan ancak bellek sayesinde 'tin'dir; ancak sadakat sayesinde 'insani'dir." der. Öyle derin bir söz ki bu...

Sen ne düşünürsün bilmem ama evrenin tarihi bence doğaçlamadan ibaret.
Gelecek için ne yaparsan yap gelecek denen şeyin de garantisi yok. İnsanların kendi gelecekleri için kaygı duyması bencilliktir. Evrenin ve gelecek kuşakların geleceğinden kaygı duyması güzeldir.
Tıpkı sigara içerken akciğerini düşünmeden çevre için kaygı duyan kişi gibi. Geleceğin gücü aslında olmaması mı? Gelecek yok ki. Ya geçmiş? Geçmiş diye kocaman bir şey var.

Geçmiş için ise yapacak bir şey yok.
Geçmiş çok yoksun. İnsan geçmişinden bir şey beklemez. Geçmişinden pişmanlık duyabilir, mazisinden şu an'a sırtında ağırlık yapan şeyler olabilir. Zaten hiç kimse geçmişi kökünden silip atmamalı. İnsanın tüm saygınlığı düşüncede bence; düşüncenin tüm saygınlığı ise bellekte.
Unutkan düşünce, belki yine düşüncedir, ama "tin"den yoksundur. Unutkan arzu, arzular unutulmuş dahi olsa arzudur ve kendini yeniler kuşkusuz; ama istençten yoksundur unutkanlık ve kalpsizdir, cansızdır. Yani yukarıda yazdığım filozofun sözleri çok ama çok derin bir gerçekliktir. (adını unuttum)

Sadakat diğer değerler gibi, başka erdemler gibi bir erdem değildir:
Değerlerin ve erdemlerin neden, niçin ve neler olduğunu, dolayısıyla diğer erdemlerin de var olduğunu gösterir. Düşünsene; adil kişilerin sadakati olmasa adalet olur mu? Barış yanlısı kişilerin sadakati olmasa barış olur mu? Özgür düşünceli insanların sadakati olmasa özgürlük olur mu? Dahası, doğru sözlü kişilerin sadakati olmadan doğruluk olur mu? 
Kuşkusuz bu durumda hakikat hakikat olmaktan çıkmaz, ama değersiz olur. Ve hiçbir erdem bu "hakikatten" doğamaz.

Her erdem iki aşırılığa karşı durur, diye hatırlatır Aristo; 
Biri "Kararsızlık, diğeri "değişkenlik".
Aristo'ya göre sadakati o erdemlerden ayıran şey şu; Sadakat her ikisini de reddeder. 
Tam orta mıdır sadakat? 
Sadakat kendi içinde mi değerlidir? Ne için değerlidir? Kişinin kendisi için mi değerlidir, yoksa kendisi dolayısıyla mı değerlidir?
Hayır;
Yalnızca bu olamaz değil mi? Kötüye sadık kalmak onu inkar etmekten daha kötüdür (Bay E'nin kulakları çınlasın).
SS’ler Hitler’e sadakat yemini ediyorlardı; Hitler'in işlediği suçlara mı yoksa Hitler'e mi? Hangisi daha az suç?

Kankalar fena dağıldım ama acayip gaza geldim bence beynim yanmadan felsefi psikolojiden devam edeyim.

Sadakat; hatırlamanın erdemli biçimi,
Sadakatsizlik; hatırlamanın erdemsiz biçimidir.
Ben demiyorum bunu Jankelevitch diyor. Ama her şeyin değiştiği bir dünyada ancak bellek dolayısıyla hatırlamak diye bir şey var. Ve sadakat için istenç gerekmez mi? Hatırlamayı istemek?
(Öyle bir yere bağlaman lazım ki, sıçtın kızım Tuğba)

Gelecek-geçmiş-hatırlama bağını kurmayı anlatabilmiş olduğumu ümit ediyorum. Anlatamadıysam biraz daha felsefe yapıyorum. Henüz sayfayı kapatmadıysan gerçekten çok sabırlısın ;)

Bugün dünün aynısı değiliz. Önceki gün verdiğimiz sözü niçin tutalım ki? Niçin? Niye? 
Niye olacak... sadakat nedeniyle.
İşte bu durum, Montaigne’e göre, kişisel kimliğin gerçek temelini oluşturuyor; 
“Varlığımın ve kimliğimin temeli tamamen ahlakidir: Kendi kendime yemin ettiğim inanca sadakattedir bu temel.”
Düşünceye sadık kalınması yeterince açık.
İnsan rastgele bir şeyi düşünemez. 
Rastgele bir şeyi düşünmek bir şey üzerine düşünüyor olmak olamaz değil mi? Her düşünce, Marcel Conche, a göre “onu korumak için çaba göstermezsek sürekli olarak kaybolma riski taşır.” Yani düşünmek için, yalnızca anımsamak yetmez, anımsamayı istemek de gerekir sevgili dostum. İşte SADAKAT bu istençtir. Daha doğrusu bu istencin edimi ve erdemidir. 

Ama akıl ile ahlak yine de iki ayrı şeydir ve birbirlerine indirgenemez.
Ahlak, bir değerdir: istencin konusudur. Zaman dışı değil tarihseldir. Önümüzde değil, ardımızdadır. Ahlakın temeli yoksa da, olamayacaksa da, sadakat bu temelin yerini tutan şeydir. Ahlak nezaketle başlar, doğasını değiştirerek sadakatle devam eder.

Doğruluk yüksek bir değerdir ve aşk bana kalırsa yalandan ihanet görür. Kimileri tersini düşünür, belki benim de tersini düşündüğüm zamanlar olmuştur. İşin özü, bence, burada değildir. Öyle özgür çiftler var ki sadıktır; kendi tarzlarında aşklarına, sözlerine, ortak özgürlüklerine sadık...
Ve öyle başka çiftler vardır ki, birbirlerine sözün dar anlamında sadıktırlar, her ikisinin de aslında öyle olmamayı tercih edecekleri hüzünlü bir biçimde sadıktırlar, her ikisi de sadık olmamayı tercih eder... Burada sorun oluşturan sadakatten çok kıskançlıktır, aşktan çok ıstıraptır.
Sadakat merhamet değildir. Bunlar iki ayrı erdemdir. Istırap vermemek başka bir şey, ihanet etmemek bambaşka bir şey. İşte sadakat denen şey de budur.

Çift sözcüğü, aşk ve bağlılık için öncelikle aşk gerektirir. Ve bağlanmak için "süre".
Dolayısıyla sadakati gerektirir, çünkü aşk ancak tutkuyu bellek ve istenç aracılığıyla sürdürmek koşuluyla yürür. Evlilik kuşkusuz bu anlama gelir ve boşanma bunu kesintiye uğratır. 

Sadakat, ister “modern” olsun ister “özgür”. Sadakat, gerçekleşmiş olan şeyin süren aşkıdır, aşkın aşkıdır, söz konusu durumda, gönüllü olarak sürdürülen aşktır. Sadakat sadık aşktır ve öncelikle aşka sadıktır.

Hep seni seveceğime ve başka kimseyi sevmeyeceğime nasıl yemin edebilirim?

Duygular için yemin etmek mi? Saçmalık.
Bir zaman aşık olduğunuz kişiden nefret ediyorsanız, her ne olursa olsun aşk duygusunu nefrete dönderdiyseniz sadık bir eş değilsiniz. Sevgili, aşık, dost veya herhangi biri değilsiniz. Olamazsınız.
Keza sadakat yürekli insanın işidir. 
Artık aşk yoksa, aşkın hayalini, yükümlülüklerini ya da taleplerini sürdürmek yoksa, aşkın hayalini, yükümlülüklerini ya da taleplerini sürdürmek neye yarar? Şimdiki zamanı sevmek için geçmişe ihanet etmek zorunda mıyız? Sadakatle edilecek bir yemin varsa bu şöyle olmalı; "Şu an sana aşığım ve sana yemin ederim ki ömrümün sonuna kadar yaşadığım bu aşka sadık kalacağım..."

Sadakatsiz aşk, özgür aşk demek değildir.
Unutkan aşktır, dönme aşktır, sevdiğini unutan ya da sevdiğinden tiksidiren aşktır. Dolayısıyla kendini unutan bir duyguya aşk denebilir mi?
Hey sen, orada ki!
Bir sürü dogma, paradigma yazdık derleme toplama şuraya. 
Şimdi soruyorum; "İki kişinin arasında bir sadakatsiz varsa bu yaşanan şeyin aşk olduğunu söyleyebilir misin?".

Sonuç olarak bu kuşun konu olacağı bir dövme yaptıracağım (gagası daha kısa olsa iyi olur).
Eşine sadık bir kuş. Yalıçapkını... Sadakatiyle meşhur bir kuşa neden yalıçapkını ismi koymuşlar öğrendim. Evinin penceresinden bu kuşu havada asılı gören genç kızlar "vay bizi gözetliyor yalıçapkınına bak." derlermiş. Adları öyle kalmış ama eşi öldüğünde kalan ömrünü yalnız geçiren erdemli bir kuş bu sonuçta. Ve o kuş kadar duygularına sahip çıkamayan, unutan, unutmayı seçen pislik insanlar.

Biz asla öyle olmayacağız. Bay E, Bay C, Bayan S ile söz verdik birbirimize. Beykoz Country Club'ta kahvaltı boyunca sadakati konuştuk. Ve verdiğimiz sözlere bağlılığımızı göstereceğimize dair ömürlük işaretler taşıyalım dedik. Bay E ve ben dövme yaptıracağız. Diğerleri ne yapar bilmem. Bir hafta vakitleri var :)