İnsan denen varlık keşmekeşin kendisidir. Geçmişinin bıraktığı izler, yaşadıklarından kalmış duygular, yığınlarca ıvırı zıvırı ve arızası olmasına sebep veren öğretiler. Benim gibi senin gibi...
Herkesin öğrenilmesi gereken bir dili, sökülmesi gereken bir davranış şekli var.
Herkes hayatını paylaşmak için doğru insanı arıyor. Kimi buluyor yada bulduğunu sanıyor. Mesele, bunun ne kadar zor olduğunu algılayabilmek. Bunun zor olduğu konusunda kendimizi kandırıp böyle algılıyor oluşumuz mu doğru bundan emin olamıyoruz ama sanki o doğru insanı bulunca bütün dertler bitecek, bulduğumuzda bütün eksiklerimiz tamamlanacak gibi bir sebeple arayışa giriyor olmamız hiç doğru değil.
Eziyetli iştir aslında birini sevmek. Sorumluluk ister. Birine elinizi uzattığınızda yazılı olmayan bir protokole imza atmışsınız, bir söz vermişsiniz demektir. Ve tek taraflı feshedemeyeceğiniz bir anlaşmaya girmişsiniz demektir.
Çevrenizde kadın erkek herkesten duyuyorsunuzdur ki çoğu sürdürülebilir çaresizlikleri ilişki diye adlandırırlar. Derler ki "bu adam, bu kadın hayatımda olmazsa ölürüm, takılıyoruz işte abi, hayat tek başına katlanılamayacak kadar ağır, hayatımın odağına uygun biri"...
Buna evet dedim ama daha iyi bir fırsatı kaçırıyor muyum diye etrafı kolaçan edenler var... ve saymadığım ötekiler.
Mesele aşk değil, sevgi değil, mesele bencilliğimize kapanmışlığımız yüzünden onu bir türlü elimizde tutamayışımız. Çünkü birini sevmek, “insanın kendinden sıyrılma mucizesidir”.
Başkasını en az kendimiz kadar sevebilmemiz, en az kendimiz kadar düşünmemiz. Farklılığı uzaklık olarak değil de bizi geliştirebilecek zenginlik olarak görmemiz.
Tabi insanları ve duygularını ciddiye alan bir cinstenseniz, -öylece takılıyoruzcular, öylece takılsınlar işte, sık sevgili yapsınlar, yaşasınlar- sevmeyi önemseyen biriyseniz, sevdiğiniz insana karşı bir sorumluluğunuz var demektir.
Şaka değil, insan gibi yaşamanın ölçüsü nasıl cesaretse, insan gibi bir aşkın tek ölçüsü de cesarettir; okuyanlar hatırlar, Nazım Hikmet’in Ferhad ile Şirin adlı oyununda “Sen korkaklar gibi seviyorsun Vezir, sadece kendin için seviyorsun” diye bir replik var. Doğrudur, çoğunluk sadece kendi için sever. Böyle insanlar yüzünden aşk çabuk kaybolan bir duygu haline gelir.
Elbette insan kendi meşrebince sevmeli. Kimse kişiliğini değiştirmemeli birine aşık olduğu için. Kalıcı olan tek şey insanın sevdiğiyle güçlendirdiği bağın sürekliliğidir ve aşkı yanımızda barındırma yetisi. Kendimize içkin olan sürekliliklere bağlıyızdır biz insanlar.
Zor iştir anlayacağınız birine aşık olmak. Kendiniz dışındaki birine karşı sorumluluk duymanızı bekler, öyle canınız sıkılınca kaçıyorsanız hemen olay yerinden ağlayarak, sakın aşka laf söylemeyin. Bilin ki siz de sevme kabiliyeti sınırlıdır. Ve bu gerçekle çabuk yüzleşin ki başkalarının canını yakmayın. Dolayısıyla çok bulunmasa da aslında az bulunan aşk falan değildir, onu taşıyacak yürek ve o yüreğin sağlamlığıdır.
Bir anda aşk geçip gider, hızlı duygular kökleri beslemez, yandan dalları geliştirir ama kökü besleyen emektir, ne kadar klişe olursa olsun bu böyledir. Şimdi gidin, düşünün sizde sevmeye dayanacak yürek var mı diye. Yoksa ne kendiniz üzülün ne de başkasını üzün. Emin olun yaşadığınız her türlü saçmalığın sebebi sizsiniz.
Yoksa kendinize karşı çok acımasız, çok eleştirel olmanızı gerektirir. Bir de sevmeye kararlılığınız olmalı tabi. Sevilmeyi öğrenebilmek için. Hiçbir şeyin doğuştan gelmediğini bilelim. Annelik, babalık, arkadaşlık, sevgililik hepsi öğrenilmeli. Doğasına uymakla yetinenler de sadece sevişmekle yetinsinler.
Kimse kimsenin aşkına karışamaz. O öyle sever, bu böyle. Derken içine sıçılmış yürekler kalır tabi geride.
Lütfen ama lütfen, çükünüzü, kukunuzu kirleteceksiniz diye aşkı kirletmeyin arkadaşım. Gidin hormonlarınızı tatmin etmeye başka bir isim bulun.